Testi di Şeyh Bedrettin Destanı - Cem Karaca, Edirdahan

Şeyh Bedrettin Destanı - Cem Karaca, Edirdahan
Informazioni sulla canzone In questa pagina puoi trovare il testo della canzone Şeyh Bedrettin Destanı, artista - Cem Karaca. Canzone dell'album Safinaz, nel genere
Data di rilascio: 04.05.1994
Etichetta discografica: YAVUZ BURÇ PLAKÇILIK
Linguaggio delle canzoni: Turco

Şeyh Bedrettin Destanı

(originale)
Sıcaktı
Sıcak
Sapı kanlı, demiri kör bir bıçaktı
Sıcak
Sıcaktı
Bulutlar doluydular
Bulutlar boşanacak
Boşanacaktı
O kımıldanmadan baktı
Kayalardan
Iki gözü iki kartal gibi indi ovaya
Orda en yumuşak, en sert
En tutumlu, en cömert
En seven
En büyük, en güzel kadın;
TOPRAK Nerdeyse doğuracak doğuracaktı
Sıcaktı
Baktı Karaburun Dağlarından O
Baktı bu toprağın sonundaki ufka çatarak kaşlarını;
Kırlarda çocuk başlarını kanlı gelincikler gibi koparıp
Çırılçıplak çığlıkları sürükleyip peşinde
Bes tuğlu bir yangın geliyordu karşıdan ufku sarıp
Bu gelen Şehzade Murat’tı
Hükmü Humayun sadır olmuştu ki Şehzade Murat’ın ismine
Aydın eline varıp Bedreddin halifesi mühid Mustafa’nın başına ine
Sıcaktı
Bedreddin halifesi mühid Mustafa baktı
Baktı köylü Mustafa
Baktı korkmadan, kızmadan, gülmeden
Baktı dimdik dosdoğru
Baktı O
En yumuşak, en sert
En tutumlu, en cömert
En seven
En büyük, en güzel kadın;
TOPRAK Nerdeyse doğuracak doğuracaktı
Baktı Bedreddin yiğitleri kayalardan ufka baktılar
Gitgide yaklaşıyordu bu toprağın sonu fermanlı bir ölüm kuşunun kanatlarıyla
Bu kayalardan bakanlar, onu
Üzümü, inciri, narı;
Tüyleri baldan sarı
Sütleri baldan koyu davarlan
Ince belli aslan yeleli atlarıyla
Duvarsız ve sınırsız bir kardeş sofrası gibi açmıştılar
Sıcaktı
Baktı
Bedreddin yiğitleri baktılar ufka…
En yumuşak, en sert
En tutumlu, en cömert
En seven
En büyük, en güzel kadın;
TOPRAK Nerdeyse doğuracak, doğuracaktı
Sıcaktı
Bulutlar doluydular
Nerdeyse tatlı bir söz gibi ilk damla düşecekti yere
Birdenbire
Kayalardan dökülür, gökten yağar, yerden biter gibi
Bu toprağın verdiği en son eser gibi
Bedreddin yiğitleri şehzade ordusunun karşısına çıktılar
Dikişsiz ak tibaslı baş açık, yalnayak ve yalınkılıçlılar
Mübalağa cenkolundu
Aydının Türk köylüleri
Sakızlı Rum gemiciler
Yahudi esnaflan
Onbin mühim yoldaşı Börklüce Mustafanın
Düşman ormanına onbin balta gibi daldı
Bayrakları al, yeşil
Kalkanları kakma, tolgası tunç saflar pare pare edildi ama
Boşanan yağmur içinde gün inerken akşama
Onbinler ikibin kaldı
Hep bir ağızdan türkü söyleyip
Hep beraber sulardan çekmek ağı
Demiri oya gibi işleyip hep beraber
Hep beraber sürebilmek toprağı
Ballı incirleri hep beraber yiyebilmek
Yarin yanağından gayri her şeyde, her yerde hep beraber diyebilmek için
Onbinler verdi sekizbinini…
Yenildiler
Yenenler, yenilenlerin dikişsiz akgömleğinde sildiler
Ve hep beraber söylenen bir türkü gibi, kılıçlarının kanını
Hep beraber kardeş elleriyle işlenen toprak
Edirne sarayında damızlanmış atların eşildi nallarıyla
Tarihsel, sosyal, ekonomik şartların zaruri neticesi bu
DEME…
Bilirim
O dediğin nesnenin önünde kafamla eğilirim
Ama bu yürek
O bu dilden anlamaz pek
O «Hey gidi kanbur felek, hey gidi kahpe devran hey», der
Ve teker teker
Bir an içinde
Omuzlarında dilim dilim kırbaç izleri, yüzleri kan içinde
Geçer çıplak ayaklarıyla yüreğime basarak
Geçer Aydın ellerinden Karaburun mağlupları
Dostlar
Biliyorum
Dostlar
Biliyorum nerde, ne haldedir O
Biliyorum gitti gelmez bir daha
Biliyorum bir deve hörgücünde, kanayan bir çarmıha, çırılçıplak bedeni mıhlıdır
kollarından
Dostlar bırakın beni, bırakın beni
Dostlar bir varayım göreyim Bedreddin kullarından Börklüce Mustafayı Mustafayı
Boynu vurulacak ikibin adam, Mustafa ve çarmıhı
Cellat kütük ve satır herşey hazır herşey tamam
Kızıl sırma işlemeli bir başa, altın üzengiler, kır bir at
Atın üstünde kalın kaşlı bir çocuk, Amasya padişahı şehzade Sultan Murat
Ve yanında onun bilmem kaçıncı tuğuna ettiğim Bayezid paşa
Satırı çaldı cellat
Çıplak boyunlar yandı nar gibi
Yeşil bir daldan düşen elmalar gibi birbiri ardına düştü başlar
Ve her baş düşerken yere
Çarmıhından Mustafa
Baktı son defa
Ve her yere düşen başın kılı depremedi;
İRİŞ DEDE SULTANIM İRİŞ dedi bir
Başka bir söz demedi
(traduzione)
faceva caldo
Caldo
Era un manico insanguinato e un coltello di ferro smussato.
Caldo
faceva caldo
le nuvole erano piene
Le nuvole divorzieranno
divorzierebbe
Guardò senza muoversi
dalle rocce
I suoi due occhi si posarono sulla pianura come due aquile
Là il più morbido, il più duro
Il più frugale, il più generoso
più amorevole
La donna più grande e più bella;
TERRA Ha quasi partorito
faceva caldo
Guardava dalle montagne del Karaburun
Guardava l'orizzonte in fondo a questa terra, accigliato;
Nei campi i bambini strappavano la testa come papaveri insanguinati
Trascinando e inseguendo urla nude
Un fuoco di cinque mattoni stava arrivando, avvolgendo l'orizzonte dal lato opposto.
Questo è stato Şehzade Murat che è venuto
Il verdetto di Humayun era così triste che il nome del principe Murat
Arrivò ad Aydın e atterrò alla testa del califfo di Bedreddin, Muhid Mustafa.
faceva caldo
Il califfo di Bedreddin Muhid Mustafa guardò
L'abitante Mustafa guardò
Guardava senza paura, senza rabbia, senza ridere
Sembrava dritto
Ha guardato
Il più morbido, il più duro
Il più frugale, il più generoso
più amorevole
La donna più grande e più bella;
TERRA Ha quasi partorito
I valorosi uomini di Bedreddin guardavano l'orizzonte dalle rocce.
La fine di questa terra si avvicinava sempre di più con le ali di un uccello della morte con un decreto
Quelli che guardano da queste rocce,
Uva, fico, melograno;
Le piume sono giallo miele
Il loro latte è più scuro del miele
Con cavalli dalla criniera leonina dalla vita snella
L'hanno aperta come la tavola di un fratello senza muri e senza confini.
faceva caldo
Ha guardato
Bedreddin valorosi guardava l'orizzonte...
Il più morbido, il più duro
Il più frugale, il più generoso
più amorevole
La donna più grande e più bella;
TERRA Ha quasi partorito, avrebbe partorito
faceva caldo
le nuvole erano piene
Quasi come una parola dolce, la prima goccia cadde a terra.
All'improvviso
Scorre dalle rocce, piove dal cielo, sembra finire da terra.
È come l'ultima opera della terra
I valorosi di Bedreddin vennero prima dell'esercito del principe
Testa bianca senza cuciture, a piedi nudi ea lama nuda
compromesso
Paesani turchi di Aydin
Gommosi marinai greci
Commercianti ebrei
Diecimila importanti compagni Börklüce Mustafa
Si tuffò nella foresta nemica come diecimila asce
Prendi le bandiere, verdi
Gli scudi non sono intarsiati, gli stemmi di bronzo sono strappati, ma
Mentre il giorno scende sotto la pioggia battente
Diecimiladuemila rimasti
Cantando una canzone tutti insieme
Tirare insieme la rete dalle acque
Lavorare il ferro come un ago, tutto insieme
Per arare la terra insieme
Per poter mangiare insieme i fichi con il miele
Per poter dire domani in tutto, ovunque, insieme, tranne la tua guancia
Decine di migliaia hanno dato ottomila...
furono sconfitti
I vinti sono stati spazzati via nella camicia bianca senza cuciture dei vinti
E sanguinano il sangue delle loro spade, come una canzone cantata insieme
La terra lavorava insieme per mano di fratelli
I cavalli allevati nel palazzo di Edirne erano abbinati ai loro zoccoli.
Questo è il risultato necessario delle condizioni storiche, sociali ed economiche.
NON DIRE…
lo so
Chino la testa davanti all'oggetto che dici
Ma questo cuore
Non capisce molto questa lingua
Dice "Ehi, vai kanbur felek, ehi cagna, ehi"
E uno per uno
in un attimo
Segni di frusta sulle loro spalle, i loro volti coperti di sangue
Passa calpestando il mio cuore a piedi nudi
I perdenti di Karaburun dalle mani di Aydın
Amici
lo so
Amici
So dov'è
So che non c'è più, non tornerà più
So che nella gobba di un cammello, su una croce sanguinante, il suo corpo nudo è inchiodato
dalle tue braccia
Amici lasciatemi, lasciatemi andare
Amici, fatemi vedere uno dei servitori di Bedreddin, Börklüce Mustafa, Mustafa
Duemila uomini da decapitare, Mustafa e la sua croce
Registro e riga del boia tutto è pronto tutto è ok
Testa ricamata con spilla rossa, staffe dorate, cavallo grigio
Un ragazzo con le sopracciglia folte su un cavallo, il sultano di Amasya, il principe Sultan Murat
E accanto a lui, Bayezid Pasha, che adoro, non lo so
Il boia ha rubato la linea
I colli nudi bruciavano come melograni
Come le mele che cadono da un ramo verde, una comincia a cadere una dopo l'altra
E ogni volta che la testa cade a terra
Mustafa dalla sua croce
Cercò per l'ultima volta
E i capelli del capo che cadevano dappertutto non tremarono;
IRIS DEDE SULTANIM IRIS ha detto a
Non ha detto un'altra parola
Valutazione della traduzione: 5/5 | Voti: 1

Condividi la traduzione della canzone:

Scrivi cosa ne pensi dei testi!

Altre canzoni dell'artista:

NomeAnno
Deniz Üstü Köpürür 2015
Bu Son Olsun 2016
Hayat Ne Garip ft. Cem Karaca 2014
Kara Sevda 2014
Resimdeki Gözyaşları 1994
Ay Karanlık 2015
Bu Biçim 1992
Tamirci Çırağı 2016
Beni Siz Delirttiniz 2015
Islak Islak 1992
Üryan Geldim 2016
Ceviz Ağacı 1994
Adsız 1974
Çok Yorgunum 1994
Herkes Gibisin 1992
Üryan Geldim "Kardaşlar" ft. Kardaşlar 2015
İşte Geldik Gidiyoruz 1994
İhtiyar Oldum 2016
Kavga 2016
Zeyno 2016

Testi dell'artista: Cem Karaca